-
1 отчитываться
несов.; сов. - отчита́тьсяотчи́тываться пе́ред избира́телями — seçmenlere hesap vermek
-
2 отчёт
м1) raporполити́ческий отчёт съе́зду — kongreye sunulan politik rapor
отчёт о рабо́те организа́ции — örgütün faaliyet raporu
2) hesapдержа́ть отчёт перед наро́дом — halk önünde hesap vermek
тре́бовать отчёта — hesap sormak
••отдава́ть себе́ отчёт в чем-л. — bir şeyin bilincinde olmak, bir şeyi idrak etmek
-
3 счёт
hesap* * *м1) ( действие) sayma, hesap (etme)счёт в уме́ — zihin hesabı
сдать что-л. по счёту — bir şeyi sayı ile teslim etmek
при счёте "во́семь" (в боксе) — hakem sekizi sayarken
2) ( результат подсчётов) hesap (-bı), sayıсчёт соста́вил три рубля́ — hesap üç ruble tuttu
счёт заби́тых и пропу́щенных голо́в / мяче́й — attığı ve yediği gollerin sayısı
3) спорт. skorсчёт был 4: 3 в на́шу по́льзу — skor 4-3 lehimize idi
когда́ счёт был 2: 0,... — durum 2-0 iken...
како́й у вас счёт? — kaç kaçasınız?
4) ( документ) fatura; hesap pusulası (в ресторане и т. п.)счёт за гости́ницу — otel faturası
счёт за телефо́н — telefon faturası
кто бу́дет плати́ть по э́тому счёту? — тж. перен. bunun faturasını kim ödeyecek?
5) бухг. hesap (-bı)у него́ есть счёт в ба́нке? — bankada hesabı var mı?
••им счёту нет — onlar hesapsız / hesaba gelmez, onların haddi hesabı yoktur
ава́нс в счёт зарпла́ты — aylığına mahsuben verilen avans
в счёт креди́та — krediye mahsuben
в коне́чном / после́днем счёте — son tahlilde
обогаща́ться за счёт труда́ други́х — başkasının emeğinden zenginleşmek
жить за чужо́й счёт — başkasının sırtından geçinmek
отремонти́ровать что-л. за свой / со́бственный счёт — kendi kesesinden onartmak
предоста́вить кому-л. о́тпуск за свой счёт — ücretsiz izin vermek
на госуда́рственный счёт — devlet hesabına, devlet parasıyla
он при́нял э́ти слова́ на свой счёт — bu sözü kendi üstüne yordu
за счёт повыше́ния производи́тельности труда́ — emek üretkenliğini artırmak suretiyle
на э́тот / сей счёт не беспоко́йся — bu hususta merak etme
у неё на счету́ пять побе́д — спорт. beş galibiyeti vardır
он на хоро́шем счету́ у дире́ктора — müdürün gözünde itibarı vardır
у него́ де́нег сто́лько, что он им счёту не зна́ет — o kadar çok parası var ki, sayısını bile bilmiyor
придёшь ещё раз, э́тот не в счёт — bunu saymam, bir daha gelirsin
-
4 просчитывать
несов.; сов. - просчита́ть1) ( пересчитывать) saymak2) ( давать лишнее) hesap hatası yaparak fazla vermek -
5 рассчитывать
несов.; сов. - рассчита́ть1) hesaplamak, hesap etmek; oranlamak ( соизмерять); tasarlamak ( задумывать)я не суме́л рассчи́та́ть расстоя́ние на глаз — açıklığı göz kararıyla oranlayamadım
у неё де́ньги рассчи́таны до копе́йки — parası kuruşu kuruşuna hesaplıdır
провока́ция была́ рассчи́тана зара́нее — provokasyon (önceden) teptip edilmişti
2) тк. несов. ( надеяться) güvenmek, bel bağlamak; beklemekна его́ по́мощь не рассчи́тывай — onun yardımına bel bağlama
мы рассчи́тывали на внима́ние с ва́шей стороны́ — sizden ilgi bekliyorduk
мы должны́ рассчи́тывать на со́бственные си́лы — kendi gücümüze güvenmeliyiz
3) тк. сов.больни́ца рассчи́тана на две́сти ко́ек — hastane iki yüz yataklıdır
на ско́лько мест рассчи́тана маши́на? — araba kaç kişiliktir?
фильм рассчи́тан на непритяза́тельные вку́сы — filim ilkel beğenilere sesleniyor
4) ( увольнять) yol vermek, işten çıkarmak -
6 расчёт
с1) врз hesap (-bı); hesaplamaрасчёт вре́мени — zaman hesabı
по мои́м расчётам — hesabıma göre, hesabımca
его́ расчёт дово́льно прост — onun hesabı oldukça basit
стро́ить свои́ расчёты на чем-л. — hesaplarını bir şey üzerine kurmak
2) ( уплата денег) ödemeвалю́та как сре́дство междунаро́дных расчётов — uluslararası ödemeler aracı olarak para
3) ( увольнение)4) (польза, выгода) yarar, faydaмне нет расчёта стро́ить дом — ev yapmak hesabıma gelmez
како́й тебе́ расчёт ждать? — beklesen de ne kazanırsın?
5) воен. ekip (-bi), mürettebatно́мер пулемётного расчёта — makineli numara eri
••быть в расчёте с кем-л. — biriyle hesaplaşmış / ödeşmiş olmak / bulunmak
вот мы и в расчёте (с тобо́й / с ва́ми) — fit olduk işte
нам ну́жно вы́йти и́з дому с таки́м расчётом, что́бы попа́сть на вокза́л за 20 мину́т до отхо́да по́езда — trenin hareket saatinden 20 dakika önce gara ulaşabilecek şekilde evden çıkmamız gerek
из расчёта сре́днего за́работка — ortalama ücret temeli üzerinde
принима́ть что-л. в расчёт — hesaba katmak / almak
См. также в других словарях:
hesap vermek (veya hesabını vermek) — 1) bir işin sorumluluğunu yüklenmek Hesap verin bakalım, nerelerde sürtüyordunuz bu saatlere kadar? R. N. Güntekin 2) herhangi bir davranışın sebebini açıklamak, anlatmak Evvela, sana birkaç haftadır mektup yazamayışımın hesabını vereyim. R. N.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sorumlu — sf. Üstüne aldığı veya yaptığı işlerden dolayı hesap vermek zorunda olan, sorumluluk taşıyan (kimse), mesul Ailede başkan odur, kararları o alır, hepimizin geleceğinin sorumlusu ve güvencesi odur. H. Taner Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller… … Çağatay Osmanlı Sözlük
açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) … Çağatay Osmanlı Sözlük
iş — is. 1) Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir. S. F. Abasıyanık 2) Bir değer yaratan emek 3) Birinden istenen hizmet veya birine verilen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
oranlamak — i 1) Ölçmek, hesaplamak, hesap etmek 2) Akıl yoluyla gerçeğe yakın olduğuna inanılarak hüküm vermek, tahmin etmek 3) Karşılaştırmak, kıyaslamak 4) i, le Eşit tutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
defter açmak — 1) para yardımı veya gönüllü toplamaya girişmek 2) hesap açmak, banka cüzdanı vermek 3) mec. bir şeye yeniden başlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
NEZİR — (Nezr. den) Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. İlerdeki hesap için korkutmak. ( Beşir in zıddıdır) * Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâmın bir vasfı olup Allaha (C.C.) inanıp itaat etmeyenlere cehennemden haber verdiği için… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TENASÜB — Uygunluk, uyma, tutma. Yakınlaşma. * Nisbet, kıyas. * İki adet birbirine nisbet edilerek yapılan hesap usulü. * Edb: Mânaca birbirine uygun kelimeleri bir arada söze güzellik vermek maksadı ile zikretmek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
İKRAM — Ağırlamak. Hürmet etmek. Saygı göstermek. * İltifat olarak bir şeyler vermek. * Bağış. * Hesap dışı verilen şey veya yapılan indirme, tenzilât. * Allah ın lütfu ve ihsanı.(İkramın izharı, yani Allah ın lütfu ve ihsanı olan ikramın izharı tahdis i … Yeni Lügat Türkçe Sözlük